ESKİŞEHİR İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Büyük Türk Düşünürü ve Halk Ozanı Yunus Emre, Kabri Başında Anıldı

Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası Etkinlikleri’ kapsamında, büyük Türk düşünürü ve halk ozanı Yunus Emre, Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Yunus Emre Mahallesi'nde bulunan kabri başında anıldı.

Anma programına, Vali Özdemir Çakacak, Eskişehir Milletvekilleri Jale Nur Süllü, Metin Nurullah Sazak, Dr. Aslan Kabukçuoğlu, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Vali Yardımcıları Aslan Avşarbey, Akın Ağca,  Mihalıççık Belediye Başkanı Haydar Çorum, protokol üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Programa ilk olarak Yunus Emre'nin kabri başında İl Müftüsü Bekir Gerek tarafından dua okunmasıyla başlandı. Kur’an-ı Kerim Tilavetinin ardından bir konuşma yapan Vali Çakacak, Hakkâri ili ve Suriye’nin Azez bölgesinde teröristlerin hain saldırıları sonucu şehit olan kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralı olan askerlerimize ise acil şifalar dileyerek sözlerine başladı.

Daha sonra Vali Çakacak“ Anadolu insanının, sevginin ve hoşgörünün ete kemiğe bürünmüş hâli olan ‘Bizim Yunus’u anmak; onun yüzyıllar öncesinden süzüle süzüle günümüze ulaşan mesajlarını bir kez daha dillendirmek için bir araya geldiğimiz bu programın ilimize ve insanlığa nice güzel değerler katmasını diliyorum.” dedi.

“Hepimizin malumu olduğu üzere insanoğlu ölümlü bir varlıktır. Doğar, yaşar ve vadesi gelince ölür gider. Ancak bazıları vardır ki, bedenleri ölüp gitse de adları yaşamaya devam eder. Zaman geçer, çağlar değişir ama bunların izleri hep canlı kalır. Sarıköylü ‘Bizim Yunus’ da onlardan birisidir.” diyen Vali Çakacak konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:

“Adı ölümsüzleşen bu büyük insanların hayatı, kendilerine ait olmaktan çıkmış, önce yaşadıkları coğrafyanın, sonra da mensubu olduğu milletin tüm fertlerinin hayatı olmuştur.

Yunus Emre, Hz. Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Velî, Âhi Evran gibi isimler dünya nimetlerini ve sıfatlarını hiçe saymış, ölümsüzlük sırrının uluları arasında yer almış yücelerdir. Onlar demek fazilet demektir; adalet, iyilik, güzellik ve sevgi demektir.

Yunus Emre, tasavvuf ruhunu kalıplardan çıkarıp amel hâline getiren bir şahsiyet olduğu gibi, kelimelerle sevgi iklimini örmüş bir dil mimarıdır aynı zamanda.

Yunus’un şairliği ve dervişliği, bir kılıcın iki yüzü gibi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. İnsanları terbiyede ilahî aşkı muallim ve mürebbi kabul eden Yunus’a, aşk ahlâkının da en cesur bekçisidir demek yanlış olmaz.

Elini, ayağını zaman ve mekân zincirlerinden kurtarmış ulu kişilerin rahatlığı ile aşk ve tasavvuf ahlâkını, yüksek bir sanat tufanı içinde kitlelere aktaran Yunus, dün içinde yaşadığı toplum için ne kadar mühim idiyse, bu günkü cemiyet ve bugünün insanı için de belki daha lüzûmludur. Onu hakkıyla tanımak, tanıtmak ve herkesin nasibi ölçüsünde faydalanmasını sağlamak hepimizin üzerinde aslî bir vazifedir. Çünkü Yunus Emre, bize ait olan bir değerdir. Bu sebepten de Mevlâna gibi, Hacı Bektaş-ı Velî gibi Eskişehir’in ve ülkemizin kültürel ve sosyal çimentosudur, desek hiç yanlış olmaz.

Yunus Emre, her ne kadar Sarıköylü ‘Bizim Yunus’ olsa da O, bu ülkeyi sevgiyle saran bir halk kimliğidir. O, bizatihi halktır ve elit bir sosyal katman için sanat yapma derdinde olan birisi değildir. O, Taptuk Emre’nin dergâhına taşıdığı düzgün odun parçaları gibi doğru ve hak bildiğini, halk diliyle aktarabilme çabasındadır. Bu nedenle şiirleri geniş halk kesimleri tarafından sevilmiş, inanç ortamlarında ezberlenip okunmuş, bestelenerek ilâhileri dilden dile dolaşmıştır.

Yunus Emre, İslâm tasavvuf geleneğinin manevî ikliminde yetişmiş, tasavvufun rehberliği ile çıktığı aşk yolculuğunda daima Hakk’ı aramanın, Allah’a layık bir kul olmanın mücadelesini vermiştir.

Bu yolculuğun nihayetinde aradığını bulmuş, zaman ve mekâna mahkûm olmadan, çağları aşan bir ses oluvermiştir. Bugün burada, makamı başında bulunduğumuz Yunus Emre’nin evrensel mesajları tüm dünyaya ulaşmış; O, ‘sevgi’ kelimesi ile birlikte anılır olmuştur.

Yunus Emre’nin dünyasında kavgaya, kin ve öfkeye asla yer yoktur. O bu durumu:

“Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek”

mısraları ile ifade etmiştir.

Yunus’un, Mevlâna’nın, Hacı Bektaş’ın torunları olan bizler, bu günlere nasıl geldiğimizi unutmadan tüm çekişmelerden uzak durup; birlik, dirlik ve kardeşlik içinde aydınlık yarınlar için gece gündüz birlikte çalışmalıyız.

Aynı Yunus gibi bizler de sevgiyi felsefe hâline getirip herkese karşı dil, din ve ırk ayrımı yapmadan engin bir sevgi duymalı, hoşgörülü olmalıyız.

Gönül kıramayan, hiç bir canlıyı incitemeyen, büyüklük taslayamayan, alçak gönüllülüğü karakter hâline getirmiş nesiller yetiştirebilmeliyiz.

Bizler dünyamızdaki tüm olumsuzluklara rağmen insanlığın geleceği adına ümitsizliğe kapılmıyor; gerek Türkiye’deki, gerek Dünya’daki tüm insanları Yunus Emre’nin sevgi, hoşgörü ve barış iklimine davet ediyoruz. Çünkü o iklimde bütün insanlığa aynı gözle bakılır. Kimsenin ırkına, dinine, rengine, mezhebine asla bakılmaz. Bu iklim ne kadar çok kişiyi kapsarsa inanıyorum ki o gün dünyamız daha huzurla yaşanan bir yer olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle ‘Bizim Yunus’un sevgi, kardeşlik ve barış dilinin tüm dünyaya hâkim olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.”

Konuşmaların ardından Yunus Emre’ye ait şiirler okundu. Daha sonra Ehl-i Kur’an ve Mevlidhanlar Yunus Emre İlahi Grubu ney eşliğinde Yunus Emre İlahilerinden oluşan dinledi sundu. Anma programı geleneksel Yunus Emre aşının ikramıyla sona erdi.

Hafta kapsamında çeşitli anma programları, 10 Mayıs tarihine kadar devam edecek.